BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ BİLİRKİŞİ RAPORUNA İTİRAZ

Yazı İçeriği

Mahkemeler ve soruşturma birimleri, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vermektedir. Gerçekten de her ne kadar uyuşmazlığa ilişkin nihai karar hâkim tarafından verilecek olsa da hukuk öğrenimi görmüş olan hâkimin teknik konularda bilgisinin olması beklenemez. Örneğin inşaatta kullanılan malzeme cinsi, tıbbi müdahalenin standartlara uygunluğu, arazinin yapısı, mali bilançoların incelenmesi gibi alanlarda hâkim bilirkişinin görüşüne başvurarak olayı aydınlatacak ve uyuşmazlığın somut hale gelmesine katkı sağlayacaktır.

Bu yazımızda bilirkişi incelemesi süresi, bilirkişi raporuna itiraz ve diğer alanlarda uygulamaya yönelik pratik bilgiler aktarılacaktır.

Bilirkişi Görevlendirme Süreci

Yukarıda da değindiğimiz üzere insanın var olduğu uyuşmazlıklar sınırsızdır. Hukuk öğrenimi görmüş kişi olarak kararı verecek hâkimin ise tüm alanlarda bilgi sahibi olması ilmen imkânsızdır. Bu sebeple tarafların uyuşmazlık yaşadığı alanlarda dosya dışından, taraflarla bağlantısı ve husumeti olmayan ve ayrıca konunun uzmanı olan bilirkişi yargılamalar açısından hâkimin en önemli yardımcısıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve 6754 sayılı Kanun uyarınca Mahkeme teknik ve çözümü uzmanlık gerektiren alanlarda listeden bir bilirkişi seçerek dava dosyasını bilirkişiye tevdi ederek birtakım soruların cevaplandırılmasını isteyecektir.

Davacı veya davalı taraftan her ikisi bilirkişi incelemesi isteyebileceği gibi hâkim de resen dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verebilecektir.

Bilirkişi Sayısının Belirlenmesi

Hukukumuz uyarınca ana kural bir uyuşmazlık için tek bir bilirkişinin görevlendirilmesidir. Ancak Mahkeme, davanın niteliği ve uyuşmazlığın boyutuna göre gerekçesi açıkça gösterilmek suretiyle, tek sayıda, birden fazla kişiden oluşacak bir kurulun bilirkişi olarak görevlendirilmesi de mümkündür. Yani görevlendirilecek bilirkişi heyetinin tek sayıda olmasına kanun gereği dikkat edilecektir.

 Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.

Bilirkişinin Görev Alanının Belirlenmesi

Mahkeme dava dosyasını bilirkişiye tevdii ederken bilirkişinin hangi konuda görev yapacağını da açıkça belirlemelidir. Uygulamada genelde bilirkişi görevlendirme tutanakları ayrıntısız olmaktadır. Bu tutanaklarda bilirkişiye hangi konularda inceleme yapması gerektiği yazmamakta ve adeta iş tamamen bilirkişinin inisiyatifine terk edilmektedir.

Dosyayı bilirkişiye tevdi edecek olan Mahkeme ya da hâkim davanın taraflarının görüşlerini almak zorundadır. Örneğin hâkim dosyayı bilirkişiye göndermeden önce taraflarla bu konuda usulü bir istişarede bulunmalı ve taraflara aydınlatılmasını istediklerini konuları sormalıdır.  Ancak uygulamada Mahkemelerin taraflara bilirkişinin görev alanının belirlenmesi noktasında söz hakkı vermediğine rastlamaktayız. Bu husus Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun özü ve sözüne aykırı olduğu gibi Anayasal dayanağı bulunan hukuki dinlenilme hakkına da aykırıdır.

Bilirkişinin dosya bazındaki görevinin belirlenmesi açısından tarafların görüşü o derece önemlidir ki kanun koyucu irade bu hususa kanun gerekçesinde açıkça atıf yapmıştır. Kanun gerekçesinin ilgili kısmı aynen aktarılmaktadır:” Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, bilirkişinin görev alanının nasıl belirleneceğine ve bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararda, hangi hususlara yer verileceğine açıkça işaret edilmiştir. Bu çerçevede, mahkeme, tarafların da görüşünü almak suretiyle, inceleme konusunu, bilirkişinin cevaplandırması gereken sorulan belirlemeli, bunlara görevlendirme yazısında açıkça işaret etmeli ve raporun verilme süresini de bu yazıda göstermelidir. Uygulamada, bu hususlara gereken özen gösterilmemekte; son derece genel, soyut ve hatta hukukî konularda da görevlendirmeyi kapsar bir biçimde “dosyanın bilirkişiye tevdiine”, “dosya ve eklerinin bilirkişiye havalesine”, “tarafların iddia ve savunması karşısında bilirkişi görüşünün alınmasına” gibi ifadelerle, bilirkişiye başvurulmaktadır. Bu şekilde – yapılan bir görevlendirme sonucunda, bilirkişi, görevinin ne olduğunu tam olarak bilemediği veya kavrayamadığı için, hakime, ya hiç yardımcı olamamakta ya da işlevinin sınırlarım aşıp hukukî değerlendirmelere girişerek, gerçekte hükmü, veren konumuna geçmektedir. Bu durum ise hâkimin, bilirkişi karşısında bağımsızlığını koruyamamasına; hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü serbestçe takdir edeceği yönündeki düzenlemenin amacını ve işlevselliğini yitirmesine ve toplumda yargıya olan güvenin tümüyle sarsılıp, kararın fiilen bilirkişi tarafından verildiği yönündeki çarpık anlayışın yerleşmesine ve kökleşmesine neden olmaktadır. İşaret edilen sakınca nedeniyle, hâkim, dava dosyasına tümüyle egemen olduktan sonra, maddî sorunlarla hukukî sorunları kesin çizgileriyle birbirinden ayırmalı, hangi maddî vakıa veya vakıaların özel ve teknik bilgilere dayalı olarak aydınlatılmasını ya da tespit edilmesini istiyorsa, somut sorular hâlinde bu konudaki İradesini herhangi bir tereddüde mahal bırakmayacak bir biçimde bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararda açıklamalıdır. Raporun sağlıklı ve eksiksiz olmasının temini ile taraflarca yapılması muhtemel itirazların daha işin başında bertaraf edilmesi ve dolayısıyla usul ekonomisine uygunluğunun sağlanması açısından, inceleme konusu ile bilirkişiye yöneltilecek soruların tayini sürecinde, tarafların da görüşü alınmalıdır.”

O halde mahkemece yukarıdaki anlatılan ilkeler dikkate alınarak, raporun sağlıklı ve eksiksiz olmasının temini ile muhtemel itirazların daha işin başında bertaraf edilmesi ve dolayısıyla usul ekonomisine uygunluğunun sağlanması açısından, inceleme konusu ile bilirkişiye yöneltilecek sorular açık ve net bir şekilde tayin edilerek dosyanın yeniden aynı bilirkişiye tevdii ile dosya hesabının yapılarak ek rapor aldırılıp oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir” T.C YARGITAY 12.Hukuk Dairesi Esas: 2011/ 29408 Karar: 2012 / 15062 Karar Tarihi: 04.05.2012

Somut olayda mahkeme tarafından Ankara Nöbetçi İcra Hukuk Mahkemesine gönderilen 08.10.2010 tarihli talimatta, bilirkişinin görev alanı bütün sınırlarıyla ve açıkça belirlenmediğinden, sadece imza incelemesi yapılarak dosya gönderilmiştir. Oysa dosyanın Jandarma Kriminal Başkanlığı’na gönderilme nedeni, senet üzerinde sahtecilik yapılıp yapılmadığının incelenmesidir. Ancak bilirkişi, görevinin ne olduğunu tam olarak bilemediği veya kavrayamadığı için mahkemeye hiç yardımcı olamamakta, sadece imza incelemesi yaparak dosyayı göndermektedir.O halde mahkemece yukarıda anlatılan ilkeler dikkate alınarak, raporun sağlıklı ve eksiksiz olmasının teminiyle muhtemel itirazların daha işin başında bertaraf edilmesi ve dolayısıyla usul ekonomisine uygunluğunun sağlanması açısından, inceleme konusuyla bilirkişiye yöneltilecek sorular açık ve net bir şekilde tayin edilerek, dosyanın yeniden bilirkişiye tevdiiyle senedin rakam ve yazı kısımlarında tahrifat yapılıp yapılmadığının tespit edilip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde sonuca gidilmesi doğru görülmemiştir.” T.C YARGITAY 12.Hukuk Dairesi Esas: 2011/ 7352 Karar: 2011 / 22602 Karar Tarihi: 17.11.2011

Bilirkişi Raporunun Verilme Süresi

Usul ekonomisi Hukuk Muhakemeleri Kanunu açısından en önemli kavramlardandır. Bu sebeple dosya kendisine tevdii edilen bilirkişinin raporunu belirli sürede dosyaya sunması zorunludur. 6100 sayılı Kanun uyarınca Bilirkişi raporunun hazırlanması için verilecek süre üç ayı geçemez. Bilirkişinin talebi üzerine, kendisini görevlendiren mahkeme gerekçesini göstererek, süreyi üç ayı geçmemek üzere uzatabilir. Ancak basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde bu süreler iki ay olarak uygulanır.

Yani yazılı yargılama usulüne tabi dosyalarda bir bilirkişinin dosyayı teslim etmesi gereken azami en üst süre 6 ay basit yargılama usulüne tabi dosyalarda ise azami süre 4 aydır.

Bilirkişi belirlenen azami sürelerde raporunu dosya arasına sunmaz ise Mahkeme bilirkişiden dosyayı alarak bir başka bilirkişiyi görevlendirebilir ve raporu sunmayan bilirkişiye ücret ve masraf adı altında hiçbir ödeme yapılmamasına karar verilebilir ve gerekçesi gösterilerek gerekli yaptırımların uygulanması bilirkişilik bölge kurulundan talep edebilir.

Bilirkişinin Yasaklılığı

Bilirkişiler Kendisine ait olan veya doğrudan doğruya ya da dolayısıyla ilgili olduğu davada aralarında evlilik bağı kalksa bile eşinin davasında, kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyunun davasında, kendisi ile arasında evlatlık bağı bulunanın davasında, üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı kalksa dahi kayın hısımlığı bulunanların davasında, nişanlısının davasında ve iki taraftan birinin vekili, vasisi, kayyımı veya yasal danışmanı sıfatıyla hareket ettiği davada bilirkişilik görevini üstlenemez.

Bu tür bir durumda Mahkeme hüküm verilinceye kadar, her zaman bilirkişiyi resen görevden alabileceği gibi, bilirkişi de mahkemeden, görevden alınma talebinde bulunabilir. Tarafların bilirkişinin yasaklılığına ilişkin itirazları bilirkişiyi görevlendiren mahkemece dosya üzerinden incelenir ve karara bağlanır. Kabule ilişkin kararlar kesindir.

Bilirkişinin Reddi

Yargılama açısından büyük önem arz eden ve hâkimin yardımcısı konumunda bulunan bilirkişinin tarafsızlığı büyük önem taşımaktadır. Eğer davanın tevdii edildiği bilirkişinin taraflarla arasında bir husumet var ise ya da bilirkişi şahsında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun madde 36 düzenlemesinde sayılan sebepler gerçekleşmişse bilirkişi kendisi dosyadan çekinebileceği gibi davanın tarafları da bilirkişinin reddini talep edebilir.

Bilirkişinin reddi talebi, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren 1 hafta içerisinde Mahkemeye yapılmalıdır. Bu süre hak düşürücü süre olup süre geçtikten sonra yapılan başvuru hüküm doğurmaz. Mahkeme bilirkişinin reddine ilişkin talebi dosya üzerinden inceler ve karar verir. Mahkemenin bu kararına karşı ancak esas hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir.

Bilirkişi Raporunun Tebliği

Dosya arasına sunulan bilirkişi raporu tarafların talebi beklenmeksizin taraflara tebliğ edilmelidir. Bilirkişi raporunun tebliğine ilişkin tebligata tarafların bilirkişi raporuna 2 haftalık kesin süre içerisinde itiraz edebilecekleri aksi takdirde raporun kendileri açısından kesinleşeceği hükmü geçirilmelidir.

Bilirkişi Raporuna İtiraz

Dosya arasına giren bilirkişi raporu taraflara tebliğ edildikten sonra bilirkişi raporuna itiraz süresi başlamaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca taraflar bilirkişi raporuna karşı itirazlarını 2 haftalık kesin sürede Mahkemeye sunmalıdır. Ancak bazı zamanlar bilirkişi raporunun teknik olması ve uzmanlık gerektirmesi sebebiyle taraflar itirazlarını bu süre içerisinde hazırlayamayabilir.

Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.   Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.

Bilirkişi Raporuna İtiraz Zorunlu Mudur?

Taraflar bilirkişi raporuna itiraz etmek zorunda değildir. Ancak bilirkişi raporuna itiraz etmemek davanın tarafları açısından ciddi sonuçlar doğuracaktır. Örneğin aslında rapor tarafın lehine olmamasına rağmen kişi bu rapora itiraz etmez ise rapor kendisi için kesinleşecek ve daha sonra daha olumlu bir rapor dahi dosyaya sunulsa kişi bu durumdan yararlanamayacaktır.

Bilirkişi Raporuna İtiraz Nasıl Yapılmalıdır?

Yukarıda bilirkişi raporuna itiraz etmemenin ciddi sonuçları olduğundan bahsetmiş idik. Bilirkişi raporuna itiraz dava aşamasının belki de en teknik sürecidir. Hukukumuz uyarınca bilirkişi raporuna itiraz etmekten bahsedebilmek için itirazın gerekçeli ve somut olması zorunludur.

Özellikle uygulamada taraflar genel ifadelerle “aleyhe hususları kabul etmiyoruz” şeklinde beyanlarda bulunmaktadır. Bu tür bir beyan hukuk tekniği açısından bilirkişi raporuna itiraz anlamı taşımamaktadır.

Bilirkişi raporu kendisine tebliğ edilen taraf öncelikle bu rapor konusunda uzmanlığı yok ise konunun uzmanına mutlaka raporu inceletmelidir. Çünkü itirazın varlığının kabul edilebilmesi için açıkça ve gerekçeli bir biçimde yapılması zorunludur. Oysa gerek avukatların gerekse vatandaşların teknik bilirkişi raporları konusunda tam bir bilgisinin olması beklenemez.

Rapora itiraz etmek isteyen taraf raporun hangi açıdan uyuşmazlığa uygun olmadığını, bilirkişinin hangi alanlarda eksik mütalaa verdiğini, ya da bilirkişi tarafından ortaya konulan görüşün hangi sebeple gerçeği yansıtmadığı gibi hususları dilekçesinde açıkça belirtmelidir.

Aynı zamanda rapora itiraz etmek isteyen taraf  raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.

Bilirkişi Raporlarının Çelişmesi

Uygulamada çoğu zaman taraflar bilirkişi raporuna itiraz etmekte ve başka bir bilirkişiden alınan raporla ilk rapor arasında çelişki doğabilmektedir. Bu durumda Mahkemenin raporlar arasındaki çelişkiyi gidermesi zorunludur. Örneğin Mahkeme kural olarak çelişen raporlardan birisine itibar ederek hükmünü kuramaz. Bu noktada Mahkemece yapılması gereken çelişen raporları tanzim eden bilirkişiler dışındaki bir bilirkişi heyetinin görevlendirilmesi ve raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesidir.

“Bu durumda, ilk derece mahkemesince; önceki bilirkişiler dışında, konunun uzmanlarından oluşturulacak üç kişilik bilirkişi kurulundan, gerek iki rapor arasındaki çelişkileri gideren gerekse davalı tarafın itirazlarını karşılayan bir rapor alınması ve ulaşılacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davalı tarafın itirazları karşılanmadan, birbiriyle çelişen bilirkişi raporlarından ikincisine itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” T.C YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 3002 Karar: 2021 / 646 Karar Tarihi: 01.02.2021

Somut olayda, her ikisi de itiraza uğrayan, birbiri ile çelişkili olan iki rapordan son rapor doğrultusunda karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece, önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak konusunda uzman üç kişilik bilirkişi kuruluna, çelişkileri giderecek, tarafların itirazlarını da karşılayacak şekilde, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli rapor hazırlatılarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.” T.C YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 4943 Karar: 2019 / 10120 Karar Tarihi: 16.12.2019

Dosya kapsamına göre davanın açılmasından önce davacı tarafından … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/30 Değişik iş nolu dosyasında yaptırılan tespit dosyasında alınan bilirkişi raporunda eksik ve kusurların sözleşmeye göre düzeltilmesi için 24.950,00 TL gerektiği açıklanmış, mahkemece alınan bilirkişi raporunda ise 12.700,00 TL gerektiği açıklanmış olmakla dava açılmadan alınan tespit raporu ile yargılama sırasında alınan bilirkişi raporu arasında açık çelişki bulunmaktadır. 6100 sayılı HMK hükümlerine göre; mahkeme çözümü hukuk dışında, teknik veya özel bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine veya kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir (266/1). Taraflar bilirkişi raporunun kendilerine tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını, belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi raporu alınmasını isteyebilirler (281/1). Mahkeme bilirkişi raporundaki eksiklik ya da belirsizliğin tamamlanması veya açıklığı kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir (281/2). Mahkeme gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir (281/3). Hâkim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir (HMK 282/1). Bilirkişi raporları arasında çelişki olduğu ve bu çelişkinin giderilmesi teknik bilgiyi gerektirdiği takdirde hâkim bu çelişkiyi giderecek yeni bir bilirkişiden rapor almalıdır. Bu şekilde çelişkiyi gideren rapor almaksızın raporlardan birini esas alarak karar verilmesi halinde hakimin özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir durumda şahsi bilgisi ile karar verdiği gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Bu durumda mahkemece 6100 sayılı HMK’nın 281/3. maddesi uyarınca maddi gerçeğin ortaya çıkması için, önceki bilirkişilerden farklı konusunda uzman bir bilirkişiden, çelişkiyi giderecek, taraf itirazlarını karşılayacak bir rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken çelişki giderilmeksizin alınan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru olmamış bozulması gerekmiştir.” T.C YARGITAY 15.Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 4339 Karar: 2018 / 3962 Karar Tarihi: 22.10.2018

Bilirkişi Raporuna İtirazın Değerlendirilmesi

Mahkeme dava açısından büyük önem arz eden bilirkişi raporuna yönelik itirazları titizlikle incelemelidir. Özellikle adil yargılanma hakkı sebebiyle tarafların rapora yönelik esaslı itirazları değerlendirilmeli ve bu konuda rapor sunan bilirkişiden ek rapor alınmalıdır.

Mahkemenin bilirkişi raporuna itirazı değerlendirmemesi, itiraza yönelik bir karar vermemesi bazı durumlarda başlı başına hukuka aykırılık teşkil etmelidir. Özellikle davanın taraflarının adaletli bir hüküm kurulduğuna yönelik inancının sağlanması açısından bilirkişi raporlarına yönelik itirazlar ciddiyetle değerlendirilmelidir. Aşağıda konuya ilişkin içtihatlar aktarılmaktadır.

“Davacının temyiz itirazlarının incelenmesinde; bilirkişi raporuna itiraz edildiği ve belgeler sunulduğu halde bu hususlar incelenmeden ve ek rapor alınmadan karar verilmesinde isabet görülmemiştir. Mahkeme tarafından aldırılan 19/10/2015 havale tarihli bilirkişi raporunda; davacı banka tarafından davalıya noter kanalıyla hesap kat ihtarnamesi gönderilmiş olduğunu ancak tebliğ şerhinin dava dosyası içerisinde olmadığından davalının takip tarihi itibariyle temerrüde düştüğü belirtilerek alacak hesaplanmıştır. Davacı ise, ihtarnamenin tebliğ edildiğini, tebliğ şerhinin ilgili noterlikten sorulmasına karar verilmesi ve gelecek cevaba göre yeniden ek rapor tanzim edilmesi için dosyanın bilirkişiye tevdiini talep etmiştir. Ancak mahkemece, tesis edilen ara kararla tebliğ şerhlerinin tamamlanmasına rağmen, davacının dosyanın ek rapora gönderilmesi talebinin yerel mahkemece yerinde görülmeyerek mevcut bilirkişi raporuna göre karar tesis edildiği görülmüştür. Oysa ki, davacının bilirkişi raporuna yaptığı itirazlar karşılanmalı, sonucuna göre bir karar verilmeliydi. Bu yönler gözardı edilerek yetersiz bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir  “T.C YARGITAY 13.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 26854 Karar: 2019 / 2132 Karar Tarihi: 19.02.2019

“… Davacı eldeki dava ile davalıların murisinin, sahibi oldukları hastanede 10 gün süre ile tedavi görmesine karşın bakiye tedavi bedelinin ödenmemesi nedeni ile davalılar hakkında başlatılan takibe vaki itirazın iptalini istemiştir. Davalılar; davanın reddini dilemiş; Mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davalıların murisine davacı tarafından verilen sağlık hizmetinin SGK’nın sorumluluğundaki acil sağlık hizmeti kapsamında olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki; hükme esas alınan bilirkişi raporu gerekçesiz olup, hükme esas alınması mümkün olmadığı gibi davacının rapora itirazları da karşılanmamıştır. O halde, mahkemece, davacının itirazları da karşılanmak sureti ile nedenleri açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece, bu yönler göz ardı ederek eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…”  Yargıtay Kararı – 13 HD E. 2015/41793 K. 2018/3717 T. 29.3.2018

Bilirkişi Raporunun Kesinleşmesi

Mahkemece aldırılan bilirkişi raporuna tarafların itiraz edip etmediklerinin ciddi sonuçları bulunmaktadır. Özellikle bugün Yargıtay bilirkişi raporuna itiraz etmeyenler yönünden ve karşı taraf açısından usulü müktesep hak doğduğunu kabul etmektedir.

Örnek vermek gerekirse eğer alacağın 300.000,00 TL olarak hesaplandığı rapora itiraz etmezseniz ve bir sonraki raporda alacak 400.000,00 TL olarak hesaplanırsa sonradan verilen ve lehinize anlam ifade eden rapor sizin açınızdan kullanılamayacaktır.

“Bu kapsamda HMK’nın 281. maddesi hükmü değerlendirildiğinde; bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile bilirkişi raporuna itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğacaktır. Başka bir anlatımla; bir taraf bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğerinin itirazı veya mahkemenin kendiliğinden gerekli görmesi üzerine yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılır veya aynı bilirkişiden ek rapor alınır ve ikinci bilirkişi raporu veya ek rapor, birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden ve bununla itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğundan, mahkemenin ilk bilirkişi raporuna göre karar vermesi gerekir. Fakat Yargıtayın yerleşik içtihatlarında; HMK’nın 281. maddesi ve 282. maddesi ayrı ayrı değerlendirilmektedir. Bu durumda; hakimin HMK’nın 282. maddesi uyarınca, raporu diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendireceği ama bilirkişi raporuna itiraz edilmemesi halinde ikinci bilirkişi raporu veya ek rapor, birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından HMK’nın 281. maddesi gereği ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğu kabul edilmektedir. Ayrıca aleyhe olan hususların kabul edilmediği beyan edilse bile itiraz nedenleri gösterilerek ek ya da yeni rapor alınmasının talep edilmediği ve rapora göre karar verilmesinin talep edildiği durumlarda da usuli kazanılmış hakkın ortaya çıktığı benimsenmiştir.” T.C YARGITAY 6.Hukuk Dairesi Esas: 2021/ 4525 Karar: 2021 / 1793 Karar Tarihi: 25.11.2021

“Diğer yandan HMK’nun 280. maddesinde (HUMK’nun 282. m.) Bilirkişi, raporunu varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye verir, verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir denmektedir. Buradaki amaç tarafların raporu okuyup değerlendirmeleri ve varsa itirazlarını bildirebilmeleridir. Bu durumda, yani taraflara raporun tebliğ edilmesi ve sonrasında taraflarca rapora itiraz edilmemesi halinde rapor itiraz etmeyen bakımından kesinleşir. Artık rapora itiraz etme imkanı ortadan kalkar. Bu husus kesin sürelerle ilgili düzenlemelerin de bir sonucudur. Ancak taraflar yönünden kesinleşme, mahkemenin eksiklik veya belirsizliklerle ilgili ek rapor almasını engellemez.” T.C YARGITAY 8.Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 10670 Karar: 2013 / 944 Karar Tarihi: 29.01.2013

Hukukçu Bilirkişiden Görüş Alınamaz

Hukukçu olan hâkimin hukuki konularda bilirkişiden görüş istemesi ya da bilirkişinin kendisinden talep edilmemesine rağmen hukuki konularda dosyaya görüş bildirmesi hukuka aykırıdır. Bu husus 6100 sayılı Kanun metninde ve gerekçesinde açıkça vurgulanmış ve hukuki konulardaki kararın ve yorumun ancak hakimce şekillendirileceğine değinilmiştir.

hukukçuların alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemeyeceğine ilişkin HMK’nın 266. maddesi hükmündeki, mahkemenin çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy veya görüşünün alınmasına karar vereceği düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere konusunda uzman olmayan hukukçu bilirkişiden rapor alınarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.” T.C YARGITAY .Hukuk Genel Kurulu Esas: 2020/ 19-296 Karar: 2022 / 923 Karar Tarihi: 15.06.2022

Bilirkişi Ücreti Kimden Alınır?

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Yani eğer bilirkişi incelemesi her iki tarafça da istenilmişse bu noktada Mahkemece ve tarifece belirlenen bilirkişi ücretinin taraflara yarı yarıya paylaştırılması zorunludur.

Bilirkişi incelemesi talep eden taraf gerekli giderleri yatırmaz ise diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Uygulamada bilirkişi raporu ücretlerinin daima davacıdan alındığına rastlamaktayız. Ancak bu uygulamayı peşinen kabul etmek kanuna aykırı işlemlere sebebiyet verecektir. Konuya ilişkin içtihat aşağıda sunulmaktadır.

“Somut olayda, 01.02.2009 tarihli 3 nolu duruşmada mahkemece; “Bilirkişi incelemesi için bu aşamada 3.000,00 TL ücret takdirine, ücretin gider avansından karşılanmasına, tarafların beş katı tebligat gideri 140,00 TL, bilirkişi ücreti 3.000,00 TL, yazışma gideri 200,00 TL olmak üzere toplam 3.340,00 TL’den, dosyada bulunan 68,00 TL’nin mahsubu ile bakiye 3.272,00 TL eksik gider avansının karşılanması için HMK madde 322 yollaması ile HMK’nın 120. maddesinin 2. fıkrası uyarınca davacı vekiline 2 hafta kesin süre verilmesine, sürenin kesin olduğu ve bu süre zarfında eksik gider avansı karşılanmaz ise dosyanın mevcut durumuna göre karar verileceğinin ihtarına (ihtar edildi)” dair kurulan ara karar, 6100 sayılı HMK’nın 324. maddesinde yazılı olan delil avansı niteliğinde olup, istenen avansın gider avansı olarak adlandırılması onun delil avansı olduğu gerçeğini değiştirmez. 6100 sayılı HMK’nın 324/2 maddesi “Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır” hükmü uyarınca delil avansının yatırılmaması, ilgili delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılma neticesini meydana getireceğinden, mahkemece niteliği itibariyle delil avansı olan gider için verilen kesin sürenin sonuçları açıkça anlatılıp ihtar edilmeden, usulüne uygun kesin süre verildiğinden de bahsedilemeyeceği gibi, davalı yüklenici tarafından, davacı şirket yetkilisinin elinden sadır olduğu iddiasıyla sunulan belgedeki imzanın sahte olup olmadığı yönünde yapılacak olan bilirkişi incelemesinin davalı lehine olduğu anlaşılmasına rağmen bu delil avansından da davacının sorumlu tutulması doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur”. T.C YARGITAY 6.Hukuk Dairesi Esas: 2021/ 996 Karar: 2021 / 1021 Karar Tarihi: 21.10.20

Gereksiz Bilirkişi Raporu Alınamaz

Mahkemeler ancak davanın çözümü için zorunlu olması durumunda bilirkişi incelemesine başvurabilirler. Bunun dışında gerekmedikçe bilirkişi incelemesi yaptırılmamalıdır. Çünkü her bilirkişi incelemesi zaman ve masraf gerektirmekte bu hususlar ise davanın taraflarını ilgilendirmektedir. Aşağıda konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı sunulmaktadır.

“Anayasa Mahkemesi, yargılama sırasında bilirkişi görüşüne başvurulması yönünden yargısal makamların geniş bir takdir yetkisinin olduğunu kabul etmektedir. Bunun yanında kimi durumlarda ancak bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra bu incelemeye gerek duyulmadığı anlaşılabileceği gibi makul gerekçelerle bilirkişi görüşüne itibar edilmeyerek hüküm de tesis edilebilir. Ancak hakimin hukuk bilgisiyle çözümlenebileceği ilk bakışta açık bir şekilde anlaşıldığı halde bilirkişi görüşüne başvurularak bu yargılama giderlerinin ilgili tarafa yükletilmesi mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahaleye yol açar. Bu bağlamda somut davada yargılama makamlarınca bilirkişiye hangi soruların sorulduğu ve uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlaması gereken bu soruların hakimin hukuk bilgisiyle çözülüp çözülemeyeceği önem taşımaktadır.

81. Başvuru konusu olayda başvurucu, yardım toplama olarak nitelendirilen faaliyette bulunmadan önce izin almadığını inkar etmemiş, bunun yerine bağış topladığını ve bunun ise olağan bir faaliyet olduğunu ve kanunla serbest bırakılmış olduğunu ileri sürerek itirazda bulunmuştur (bkz. §§ 11, 15). İtiraz gerekçelerinin maddi olgulara ilişkin olmamasına ve sadece hukuki konular ile sınırlı olmasına rağmen İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliğince -hiçbir gerekçe de gösterilmeden- bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. Sulh Ceza Hakimliğinin ara kararında, hakimin hukuk bilgisiyle aydınlatılamayacak bilimsel veya teknik bakımdan hangi konuya ilişkin olarak bilirkişi raporu alınmasının gerektiği izah edilmediği gibi bilirkişiye bu çerçevede herhangi bir soru da sorulmamıştır. 82. Nitekim bilirkişi raporunda, bilirkişiden istenilen husus, “verilen idari para cezasının unsurlarının oluşup oluşmadığı” olarak formüle edilmiştir. Raporda ayrıca “idari yaptırım kararında bir usulsüzlük tespit edilemediği” ve “itirazın haksız olduğu” belirtilmiştir. Üstelik bilirkişi raporunu düzenleyen kişi de bir hukuk müşaviridir. 83. Buna göre maddi olgularının tartışılmasına gerek bulunmayan somut olay bakımından alınan raporda yer verilen hususların tamamının hakimin hukuk bilgisiyle aydınlatılabilecek mahiyette oldukları görülmüştür. İdari para cezasının unsurlarının oluşup oluşmadığı, idari yaptırım kararında bir usulsüzlük bulunup bulunmadığı, idari yaptırımın kanuni dayanağı ve itirazın haklı olup olmadığı gibi ancak hakim tarafından yargı yetkisi çerçevesinde karara bağlanabilecek hususlar hakkında bilirkişi görüşüne ihtiyaç olmadığı son derece açıktır. 84. Halbuki yukarıda da değinildiği üzere uyuşmazlığın çözümüne hiçbir yarar sağlamadığı ilk bakışta açıkça anlaşılan bir delilin toplanması sonucu oluşan giderlerin ilgili tarafa yükletilmesi gereksiz yere yargılamanın uzatacağı gibi mal varlığından gerekli olmadığı halde yol açılan eksilme sebebiyle ilgili tarafın mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil eder (bkz. §§ 72-78). 85. Somut olayda da başvurucunun, izinsiz bağış topladığı olgusunu inkar etmeyip sadece idari para cezasının hukuki denetimi ile sınırlı olarak itirazda bulunduğu halde Sulh Ceza Hakimliğinin hukukçu bir bilirkişiye rapor düzenlettirdiği görülmektedir. Sulh Ceza Hakimliği, hakimin hukuk bilgisiyle aydınlatılması mümkün olmayan teknik veya bilimsel herhangi bir konuda görüş istemediği veya soru sormadığı gibi bilirkişi de raporunda hukuki denetim ile ilgili olarak görüş bildirmiştir. Bu durumda somut olay bağlamında bilirkişi görüşüne başvurulmasının gerekli olmadığı daha ilk bakışta anlaşılmaktadır. Üstelik her ne kadar bilirkişi ücreti tutarı nispeten az olsa da bu tutarın başvurucunun itirazına konu idari para cezası miktarının yaklaşık olarak yarısı tutarında olduğu dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle başvurucu itirazı bakımından hiçbir yarar sağlamadığı halde aleyhine verilen idari para cezasının yaklaşık olarak yarısını daha ödemek durumunda kalmıştır. 86. Bu durumda aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya yüklediği külfet, içerdiği kamu yararı amacıyla dahi meşru kılınamamaktadır. Buna göre kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır. 87. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”  T.C ANAYASA 2.Bölüm Esas: 2015/ 10393 Karar: 2019 / Karar Tarihi: 09.01.2019

Bilirkişi incelemesi süreci, bilirkişi raporu ve bilirkişi raporuna itiraza ilişkin bu genel nitelikteki bilgilendirme yazısı Hatay Barosu Avukatlarından (İskenderun) Avukat Hüseyin KÜSKÜ tarafından hazırlanmıştır.

Facebook
Twitter
LinkedIn
Pinterest
Email

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçeriklerin izinsiz kopyalanması, paylaşılması yasaktır!